Ocak ayında Çin’de ortaya çıkan ve birkaç ay içinde bütün dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs Pandemisi (Covid-19 salgını) bütün ülkeler için hala bir tehdit olmaya devam ediyor. İnsanlık, tarih boyunca bu tarz ölümcül salgınlarla defalarca karşılaşmış olsa da modern dünya daha önce bu denli büyük bir salgınla karşılaşmamıştı. Teknolojik anlamda çok ileri olan toplumlar dahi bu salgın karşısında çaresiz kaldı. Bunun sonucunda sağlık sistemleri çöktü veya kullanılamaz hale geldi.
Tabii bütün ülkeler için senaryo aynı değil. İtalya, İspanya, İngiltere, Amerika gibi ülkeler salgından dolayı gerek ekonomik gerekse sosyal anlamda büyük darbeler yedi. Bununla birlikte Güney Kore, Almanya, Tayvan gibi ülkeler ise salgından daha hafif şiddette etkilendi. Şüphesiz ki bu durum o ülkelerde yaşayan insanların bağışıklık sistemlerinin güçlü olmasından veya genlerinin bu hastalığa karşı dirençli olmasından kaynaklanmıyor. Organizasyonel mükemmeliğe ve bilime inanan ülkelerin bu salgın esnasında diğer ülkelere nazaran daha az hasar aldığını ve daha az kayıp verdiğini net olarak söyleyebiliriz. 23 milyonluk nüfusuyla Güneydoğu Asya’nın küçük ülkesi Tayvan’da bu ülkelerin başında geliyor.
Tayvan salgının önüne geçmeyi başardı
Tayvan, ocak ayında başlayan Koronavirüs salgınıyla Şubat ayının ortalarında tanıştı. İlk Koronavirüs vakası Tayvanlı yetkililer tarafından 21 Ocak’ta bildirildi. Geçen 3 aylık süre içerisinde toplamda 376 vaka tespit edildi. Ve koronavirüs salgınından ötürü sadece 5 insan hayatını kaybetti. Dünya ortalamasına baktığımızda oldukça büyük bir başarı elde ettiklerini görüyoruz.
Peki bu başarıyı nasıl elde ettiler?
Tayvan, bu başarıyı büyük ölçüde organizasyonel mükemmelliğe ve büyük veriye borçlu.
Ocak ayının sonlarında, koronavirüs Çin üzerinden yayılmaya başladığında, Tayvan bu virüsü ciddiye alan birkaç ülkeden biriydi. Ve ciddiye almakla kalmayıp bununla ilgili hızlıca aksiyon planları hazırladı. Bu kapsamda ülkede yer alan bilgisayar mühendislerine salgının modellemesini yaptırdı. Ülkede vaka gözüktüğü takdirde nasıl ve ne yönde yayılabileceğinin senaryolarını hazırlattı.
Bununla da kalmayıp Ulusal Sağlık Sigortası’na ait veri tabanını göçmenlik ve gümrük veri tabanıyla entegre ettiler. Bu durum son 14 gün içinde yurtdışından ülkeye giriş yapan Tayvan vatandaşlarının bütün hastaneler, klinikler ve eczaneler tarafından bilinmesini sağladı. Aynı zamanda bu kişilerin sağlık durumlarının da bütün sağlık kurumları tarafından takip edilmesine imkân tanıdı.
Diğer taraftan koronavirüs salgınından en çok etkilenen ülkelerden gelen yabancılara giriş kısıtlaması yapıldı. Sadece izne tabii olanlar veya Tayvanlı yetkililer tarafından özel izin verilen yabancılar ülkeye giriş yapabildi. Giriş yapan yabancılar 14 günlük karantina uygulamasına tabii tutuldular. Tabii bu giriş esnasında onlara birer de mobil hat verildi. Bu mobil hat aracılığıyla bu kişilerin ülke içindeki hareketleri takip edildi. Bununla da kalmadılar verilen bu mobil hatlara bir de sağlık uygulaması yüklendi. Ülkeye gelen yabancılar bu sağlık uygulaması vasıtasıyla günlük olarak mevcut sağlık durumlarını yetkililere bildirdiler.
Karantinayı ihlal edenlere veya sağlık durumlarını günlük olarak bildirmeyen kişilere ise para cezaları kesildi. Ülkeye gelip karantina kurallarına uymayan ve sağlık durumlarını günlük olarak yetkililere bildirmeyen üç Hong Kong vatandaşı bu cezalardan nasibini aldı. Bu kişiler karantina kuralına uymayıp ülkede ellerini kollarını sallaya sallaya gezerken verilen mobil hatlar sayesinde yakalanıp tekrardan karantinaya alındı. Üstelik kişi başı 2500 dolarda ceza kesildi.
Bütün bunların dışında ülkede ilk vaka tespitinin ardından maske ihracı yasaklandı ve maske üretim kapasitesi günlük 10 milyon adete çıkarıldı. Üretilen maskeler eczanelerde 0,17 dolar gibi çok ucuz bir rakama satışa sunularak halkın maske talebi karşılandı.
İşte bütün bu önlemler Tayvan’ın koronavirüs karşısında daha dirençli kalmasını ve dünyanın geri kalanına nazaran daha az hasar almasına olanak tanıdı.
Bizler büyük veriden her zaman olduğu gibi sosyal bir değişime ön ayak olmasını bekliyoruz. Yani toplumu daha ileriye taşımaya engel olan problemlerin çözümüne ışık tutmasını. Tıpkı Tayvan örneğinde olduğu gibi. Tayvan, büyük veriyi organizasyonel mükemmellikle birleştirince onlar açısından başarı kaçınılmaz oldu.
Tabii koronavirüs salgını büyük veriden ve organizasyonel mükemmellikten yardım aldığımız ilk salgın değil. Daha önce Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde başlayan Ebola salgınında da büyük veri yardımımıza koşmuştu bizlerin.
Peki ebola virüsünü büyük veri ile nasıl yendik?
Ebola virüsü ilk kez 1976 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin sınırları içinde yer alan Ebola nehrinin yakınlarında keşfedildi. İsmini de zaten bu nehirden alıyor. Ebola, bulaştığı kişinin 48 saat içinde hayatını kaybetmesine neden olan son derece tehlikeli ve ölümcül bir virüs.
Virüsün görüldüğü ülkelerde ki sağlık sistemi de son derece yetersiz. Virüs, 40 yıl içinde 30000 kişiye bulaştı ve 10000’den fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Peki bu salgının önüne nasıl geçildi?
Büyük verinin buradaki görevi neydi?
Az öncede söylediğim gibi virüsün görüldüğü ülkelerdeki sağlık sistemi son derece yetersizdi. Aynı zamanda son derece de yavaştı. Ebola belirtilerinin görüldüğü bir yerleşimde şikâyeti alan hastane yetkilileri, şikâyeti alır almaz bir form dolduruyor ve ilgili hastanın bulunduğu yere ambulans gönderiyorlardı.
Hastayla ilk teması yapan sağlık personeli hasta gözetim altındayken yeniden bir form dolduruyor ve hastaneye bilgilendirme yapıyordu. Sağlık personelinin formunu alan hastane yetkilileri durumu inceliyor ve gelen diğer formları da analiz ederek bilgisayara işliyor ve Dünya Sağlık Örgütüne bilgi geçiyordu.
Tabii bu şekilde virüsün hızına yetişebilmek mümkün değildi. Sayısı çok az olan nitelikli personelin bu işin altından kalkabilmesi de çok zordu. Kaldı ki elden ele dolaşan formlar büyük bir sağlık riskini de beraberinde taşıyordu. Daha ucuz, daha kolay ve daha hızlı bir yönteme ihtiyaç vardı. Ve Batı Afrika’nın yardımına mobil teknolojiler yetişti.
Bugün kullanmadığımız bir teknoloji olan SMS sistemi Batı Afrika’da bir toplumun kaderini değiştirdi. Bir kısa mesaj (SMS) sistemi kuruldu. Hani yarışma programlarında desteklediğimiz yarışmacı için sms atıyoruz ve puanlıyoruz ya benzer bir sistem Batı Afrika’da virüsün önüne geçebilmek için kullanıldı. Bu sistemde hastalığa dair işaretler ya da belirtiler 0, 1, 2 gibi basit rakamlarla temsil edildi. Yüzlerce sağlık çalışanı ve sağlık muhabiri 8 saatlik kısa bir eğitimden geçirilip sahaya salındı. Hastaneye geri dönmeden bu kısa mesaj sistemiyle ilgili kodları kullanarak merkeze gerçek zamanlı bilgilendirmeler yapıldı. Bu fedakâr insanların üstün çabalarıyla biz büyük veri sayesinde virüsü 2016 yılında yenmeyi başardık. O günden bu yana sadece 62 vakaya rastladık. (kaynak : magpi)
Büyük veri ile organizasyonel mükemmellik arasında çok sıkı bir ilişki bulunuyor. Bu sıkı ilişkiyi sağlayabildiğimiz takdirde her iki vakada da gördüğümüz gibi başarı kaçınılmaz oluyor.
Bu yazıda sizlere büyük verinin ve organizasyonel mükemmeliğin salgın bir hastalıkta bizlere nasıl yardımcı olduğunu yazmaya çalıştım. Hazırlamış olduğum bu içerik ilginizi çektiyse blogumda büyük veri ile ilgili yer alan diğer içerikleri de aşağıdaki bağlantılardan inceleyebilirsiniz.
Tayvan, büyük veri ile koronavirüs salgınının önüne nasıl geçti?
Yazıyı okumayı araştırma yapıp devam etmek için kestim ama sunları söylemeden edemeyeceğim,
Bu kadar nitelikli bilgiler herkesin elinin altında binlerce yerde yayındayken neden ülkemizin çok büyük vi çoğunluğunda -özellikle genç arkadaşlarda bu vr gözlük bakış açısı?
Telefonlarımızı kullanmayı ne zaman öğrenecegiz mesela ? Tesadüfen mi!? yada bu cağda tesadüfler neyi değiştirecek ?
Tarihten , coğrafyadan ne zaman anlar hale gelen nesil coğunlukta olacak artık?
son sorum ; Bunlar kıyametin getirdiği doneler mi ?Bonus :Kıyamet inancımız nasıl olmalı ?